21 Şubat 2015 Cumartesi

Made İn Bursa Nereden Doğdu?

Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Yazmak ve okumak büyük bir zevktir. Bu bloğum da umarım size bu konuda yararlı olur. Bu zevk almanızı sağlar. Eminim ki tadı damağınızda kalacak ve benim yeni bir yazı yazmamı bekleyeceksinizdir. Umarım yazdıklarımı beğenirsiniz. Eğer siz de yazmak isterseniz bunu yorumlardan bana gönderebilirsiniz. Eğer bu yazdığınızın herkes tarafından okunmasını istemiyorsanız, yorumun altına bir not düşmeniz yeterli. Sizin bu site sayesinde yazmaya başlamanız beni çok mutlu edecektir.
Bloğumda -şimdilik- 8 adet yazı bulunuyor. Bir tanesi merak uyandırması açısından -şimdilik- yarım. En yakın zamanda onu devam ettireceğim ki sizi daha fazla merakta bırakmıyayım.
Bu bloğum haricinde bana ait olayan bir sitenin editörüyüm;  www.kestanesekerionline.com . Kestane şekeri hakkında her türlü şeyi bulabilirsiniz. Kestane Şekeri Türküsü, Kestane Şekeri Karikatürü, Kestane Şekeri Hakkında Hikayeler ve bilgi verici yazılar... Ona da bir girip bakmanızı öneririm.
Lafı fazla uzatmadan; İyi okumalar dilerim.

10 Şubat 2015 Salı

Masal Masal Manikal

  Dedem yine başlayacak masal anlatmaya. Büyülü ülkelere seyahat edeceğiz; Zümrüd-ü Anka kuşuyla. Nice kahramanlıklara tanık olacağız. Güzellikleri ayı, güneşi kıskandıran perilerle tanışacağız. Padişah kese kese altınla bizi ödüllendirecek. Ve en sonunda göz kapaklarıma yenik düşeceğim. Savaşı uyku kazanacak. Rüyamda gökkuşağı kaydırağıyla denize kayacağım. Bir yunusun sırtında yolculuk yapacağım. Ve cuppp... Ne kadar yüzsem de hiç ıslanmayacağım. Sabah olunca da ilk baş ben uyanacağım.

 Neyse neyse, biz gelelim masalımıza.

  Evvel zaman içinde, gelecek zamansa dışında... Bir sandık varmış. Bu sandığı açanın, geçmişi mesut, geleceğiyse sönük olurmuş. Gelecek zaman içinde, geçmiş zamansa dışında... Bir sandık daha varmış. Onu açanın geleceği mesut, geçmişi sönük olurmuş. Her iki sandığı açan da ya geçmişine ya da geleceğine dert yanar, süklüm püklüm otururmuş. Bazı sivri zekalılar ikisini de açmayı denemiş ama önce açılan, sonra açılan yüzünden geçersiz hale gelirmiş. İşte bu sivri zekalıların da adı çıkar, denedi ama beceremedi denirmiş. Onca zaman uğraşıp da muradına eremeyenler için de bir mekan varmış. İnsan burada gönlünü hoş edermiş. Ancak buraya yalnızca uğraşıp uğraşıp da muradına eremeyenler girebilirmiş. Böyle bir kişi olmadığı için, herkesin yeterince uğraştıktan sonra dileklerine kavuştuğu için bu cennet bahçesi hep boşmuş. Eğer tembel biri gelirse de kapıdaki nöbetçiler yani sipsivri dişleri güneşten parıldayan iki avcı köpeği onların girmesine asla izin vermez; "Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime iki defa güveneceğini hesaplamalı insan" dermiş. Bir de bir hazine varmış. Bu hazineyi şimdiye kadar kimse açamamış. Çünkü bu hazinenin üstünde kocamaaan bir ejder varmış. Bu ejderin akrebinki kadar kuvvetli bir zehri, denizanasınınki kadar yakıcı bir elektriği,  panter kadar keskin dişleri, ahtapot kadar uzun ve tuttu mu bırakmayan kolları ve alev alev yakan ağzından çıkardığı ateşi ile şimdiye kadar hiç yara bile almamış, hiç hasta bile olmamış. Açıkçası yenilmesi imkansız bir canavarmış. Bu ejder, hazineyi almaya gelenlere saldırmadan önce onlara şunu söylermiş; "En büyük hazine içinizde gizli kalmış yeteneklerdir, halbuki siz bunun farkında değilsiniz. İlkbaş onu arayın bulun geliştirin ve sonra da hiçbir hazineye ihtiyacınız kalmaz." Onun bu sözünü hiç kimse dinlememiş. Dinlese bile umursamamış. Umursasa bile üzerinde durup düşünmemiş. Üzerinde durup düşünse bile uygulamamış yani bu sözün hiçbir değeri kalmamış. Aslında bu söz de başlı başına bir hazine, nadide bir mücevhermiş. Bu hazine sandığının kapağını açan yalnızca bir kağıtla karşılaşacakmış. Üzerinde de bu söz yazılıymış.

Asıl hazine bu söz müymüş yoksa içimizdeki gizli kalmış yetenekler mi? İşte bunu kimse bilemiyormuş.

SENCE? Bunu yorumlara yazıp paylaş benim de sana hazine değerinde bir çift lafım olsun?







 Sonra canımmmnn. Bu 3 sandık ve bir bahçe insanlığın çözülemeyen sırlarındanmış. Kim yapmış, kim etmiş, kim murat etmiş kimin işçiliğinden çıkmış kimmsecikler bilmezmiş. Kimse de çözmeye kalkmazmış çünkü bunun çözülmez bir kördüğüm olduğuna inanırlarmış. Taa ki merakları dayanana kadar...

  Herkes biri çözsün şu kördüğümü o kişinin ne maharetli olduğunu anlayalım başına taç giydirip kralımız yapalım dizlerine kapanalım der olmuş ama kimsenin cesareti yokmuş. Cesareti olanın, bu olayı çözmeye cesareti yokmuş. Sonunda dayanamamışlar, hepsi rüyalarında bu olayı çözer olmuş. Herkes rüyalarında gördüğü kadarıyla olayı açıklayıp, cesurluk gösterisi yapmaya başlamışlar. Çünkü krallık kolay görünen çok zor bir iştir halk onun zorluklarını bilmez. Bu durumda kim kral olmak istemez? Ama memleket karışmış. Kral da krallığını kaptırmak ister mi hiç? En azından elinin altında malı mülkü var. Sonra da demiş ki ben halkımın huzuru için şu olayı çözeceğim. Kırk yıl yol gitmiş dünyayı dolaşmış. Dile kolay ama kırk yıl o kadar uzun süre ki... Kral da yaşlanmış iyice. Ama vazgeçmemiş aramaktan. Görmediği yer kalmadığı halde ne köşkten, ne ejderden ne de sandıklardan bir eser bulmuş. Yoksa yerin dibindeler miymiş? Masal bu ya, orayı da aramış ama yokmuş. Sıra denizin dibine gelmiş. Orayı da aramış, orada da yokmuş. Sonra yedi kat gökleri aramış, orada da yokmuş. Tam saraya geri döneceklerken padişah ölmüş onu göklerde bırakmışlar padişahın ruhu Berzah Alemine çıkmış. Vezirler yalnız başlarına dönerken kervanda üç sandık görürler. Hepsi de bu sandıkların içinde hazineler olduğuna eminmiş. Padişah ölürken bütün hazinelerini oğlu, kızı ve hanımına bırakmış ama sandıklar vezirleri çeliyor, adeta "beni aç, beni aç" diyormuş. Bir gece üç tane vezir, bu üç sandığı açmak için niyetlenmişler. Aksakal vezir, bir sandığı açmış ve birden mutsuzluğa boğulmuş. Karasakal vezir bir sandığı açmış umutsuzluğa boğulmuş. Kızılsakal vezir de bir sandığı açmış ve oracıkta ölmüş. Meğer bunlar efsanelerde geçen o üç sandıkmış. Hepsi başından beri padişahınmış ama vezirlerini denemek için saklıyormuş. Ama ömrü yetmediğinden görememiş. Aksakal vezir en büyük avuntusu olan geçmişini ve dolayısıyla mutluluğunu, karasakal vezir hayallerini süsleyen geleceğini ve dolayısıyla umudunu kaybetmiş. Kızılsakal vezir ise sandığa saklanmış ejdere yem olmuş. Bir kenardan ayıplayan bakışlarla onları seyreden Bilge Vezir ise başkasının malına göz koymamasının ödülü olarak uğraşıp muradına eremeyenler dünya cennetine erdemliliğinden dolayı alınmış. Ve her şeyden habersiz uyuyan Halis Vezir ise, bu dört arkadaşının durumunu görerek hazinenin içindeki kağıdı okumuş. Bu sözü okumuş, umursamış, üzerinde düşünmüş ve uygulamış. İçinde gizli kalan yeteneği telkari sanatıymış. Harika telkariler yaparak halk dilinde meşhur olmuş ve bu dört arkadaşın hikayesi herkese ibret olmuş.

BİZ DE ÜZERİNDE DÜŞÜNELİM, BİZE DE İBRET OLSUN, BİZE DE BİR ŞEYLER ANLATSIN. EN AZINDAN DÜŞÜNELİM VE UMURSAMA ERDEMİNDE BULUNALIM.