22 Ağustos 2015 Cumartesi

Cüzdan Cüceleri

Dün cüzdanımdaki paraların tümünü kahve almaya harcadım!!!!!!!! Cidden. Bak inan bana sevgili günlük, valla harcadım diyorum. Dur dur, pişmiş kahve değil tabi, kuru kahve. Kahve pişirmeyi yeni öğrendim ya! Artık ablam bu yaz her akşam kahve içmek zorunda, ne yapalım kardeşi kahve pişirme deneyimi edinsin! 

Aslında kahve o kadar da pahalı değildi. Benim cüzdanımda az para kalmıştı.Tam 10 tl kalmıştı! Onu kahveye verdim. İnanabiliyor musun sevgili günlük, o son paralarım ne kadar değerli oluyor biliyorsun dimi? Bunları neden sana söylüyorum, çünkü ablama anlatsam "Anlatma da kahve boğazımızdan aşağı insin" der. Nasıl yani ben konuşurken kahve öylece boğazında mı kalıyor?!?! Anlamadım gitti. O zaman ablam boğulur eyvahhh! Neyse ben de dedim sana anlatayım. Ama ablam bunları okursa öyle bir sinirlenir ki, sakinleşmesi için hemen akik taşını getirmek zorunda kalırım. Ablam akik taşının sakinleştirici etkisini öğreneli beri, sinirlendi mi hemen akik taşını alır eline sakinler. Yani şöyle;


-Iıııh! (Ablam sinirlenince böyle yazıya geçirebileceğim, hani karetecilere benzeyen sesler çıkarır) Akik taşımı verinnn, Aslı akik taşımı getir çabuuuuk! Aslı şimdi kafana indiricem bak çok sinirlendim sinirim artıyo! Bana akik taşını vermezsen bir öfke bombasına dönüşebilirim! Akik taşımı verin, verin, verin ça... Ohhhh! (Ablama akik taşını verince buna benzer bir ses çıkarır. Hayır canım, akik taşı değil ablam çıkarıyor bu sesi)  

Böyle bir şey olabilir.

Ay neyse!

Bu arada yalan gibi olmasın, cebimdeki tek para 10 tl değildi. İki tane 1 tl'em ve kuruşşlarım vardı. Elliler, yirmi beşler, beşler ve onlar. Onlar mı kim? Tabii ki de cüzdan cüceleri!

Ablaların asla harçlık vermediğini biliyor muydunuz? Eğer ablanızla aynı evde yaşıyorsanız ve anne-babanız aynı işte çalışıp, yurtdışına her biri aylar süren iş gezilerine çıkmak zorundaysa, o zaman yandınız demektir! Çünkü anne-babanızın uzuun sürede bir posta ile gönderdiği paradan kendi payınızdakilerden aşırabildiklerinizle (Aşırabildiklerinizle diyorum çünkü ablalar onda sizin payınızın da olduğunu akıllarına bile getirmezler, akıllarına bir uğrasa bile uzaklaştırırlar.) ve anne-babanızın geldiklerinde verdikleri ufak bir miktarla yetinmek zorundasınızdır. 

İşte böyle çocukların ceplerine cüzdan cüceleri yerleşir!Cüzdan cücelerinin amacı para üretmektir! Var olan paraları dilimleyip, özel yapıları sayesinde hamur gibi açarak gerçeğinden farksız bir para haline getirirler! Bir parayı dört paraya çevirebilirler! Bunlar hayal değil sevgili günlük, gerçekten! Yoksa düşünsene benim gibi bir çocuk, nasıl kendine en kalitelisinden bir fotoğraf makinesi alabilirdi? Cüzdan cücelerinin fotoğrafını çekmek istemedim, fotoğraf birinin eline geçerse bu kişi fotoğraftakilerin gerçek halini isteyebilir ve deneyimlerime göre cücelerime el koyarak onları bilim adamı bilim adamı, gazete bürosu gazete bürosu gezdirirler. Ve onları kesip biçebilirler, içlerindekileri görmek uğruna! Bir keresinde balkonda tamı taına 12 bacaklı bir tırtıl bulmuştum. Onu beslemiş ve onunla arkadaş olmuştum. Ona pek çok şey öğretmiştim ve annemlere göstermiştim. (O sırada annem ve babam İtalya gezisinden dönmüşlerdi) Babam onun yeni bir tür olduğunu söyleyip elimden almıştı, onu bir daha görmedim. Bir pazar sabahı gazetede (pazar sabahları gazete lıyorum. Ablam pazar günleri kahve içmeme izin veriyor. Ben de  "12 bacaklı türün içinden PROF. DR. KOLGEZEN-BÖCEK BİLİMCİ'nin alyansı çıktı" diye bir altbaşlık görünce, tırtılıma yapacaklarını yaptıklarını anladım.

Ay konu gene nereye geldi dimi sevgili günlük!

İşin doğrusu cüzdan cücelerinden bahsediyorduk. Cüzdan cüceleri üzüme bayılır! Onlara her gün üzüm yediriyorum. Cebime attığım üzümler anında bitiyor. Üzüm biraz pahalı olsa da değmez mi günlük! Sonuç olarak günde yarım salkımdan fazla yemiyorlar.Ayrıca cebimdeki para dört katına çıkıyor her gün, çok mu?

Cüzdan cücelerinin cüzdanımda yaşşamasından o kadar memnunum ki! Arada bir cüzadanımda kıpırtılar hissetsem de alıştım artık. 

Neyse günlük baybay! Gelişmelerden haberdar ederim.

2 Ağustos 2015 Pazar

Köşe

Bir gün telefon rehberimde, uzun zaman yoldaşlık ettiğimiz Ece Hanım'ın numarasına rastladım. Ece Hanım, oldukça iyi kalpli biriydi, yalnızca bir kötü alışkanlığı vardı; sigara içmek!

Ece Hanım'ın nur topu gibi iki yavrusu vardı. İsimleri; Ceren ve Yaren. Tatlı mı tatlı, her insanın sahip olmak isteyeceği gibi, oyunbaz, neşeli iki çocuklardı. Ece Hanım'ı ise sigara konusunda defalarca uyarsam da bir kâr etmiyordu.

Numarayı çevirdim, onun sesini duymak bana iyi gelmişti. Pazar günü ufak bir cemiyetleri olacakmış; yengesinin oğlunun nişanı. Bir aile apartmanında oturuyorlarmış, bodrum katı da oldukça genişmiş. Cemiyet burada olacakmış, davet etti. Hem de görüşmüş oluruz dedi defalarca, çok ısrar edince gitmeye karar verdim.

Cemiyet için gittiğimde hem bodrum katın, hem arka bahçenin, hem kapının önünün tıka basa dolu olduğunu gördüm. Gelinin babası ünlü bir iş adamıymış. Kızın annesiyle tanışıp, "Hayırlı Olsun" dileklerimi ilettim. Ece Hanım'la da onunla da, Ece Hanım'ın yengesiyle de sohbetimiz bayağı koyulaştı. Bu arada birlikte oynaşan Ceren ve Yaren'i arada sırada kucağıma otutturuyor, onları seviyordum.

Gecenin ilerleyen saatlerinde içecek ikramı yapıldı. Hemen arkasından bir grup insan kalacağı yere dönmeye başladı. Salon boşalınca ve bütün oyunları bitince, Ceren ve Yaren sıkılmaya başlamışlardı. Az sonra Ece Hanım da izin iseyip;
-Ben şu köşeye kadar gidip geleyim, dedi.
Ev halkı, bunun sigara içme saati olduğunu anlamışlarsa da, Ceren ve Yaren önceden hep gizlice sıvışıldığından bunun anlamını kavrayamamışlardı. Hem de canları sıkıldığıdan;
-Anne biz de gelelim biz de lütfen, dediler.
Ece Hanım kem küm ederek onları başından savmaya çalışsa da çocuklar ısrarcıydı. En sonunda,
-Olmaz, diye kestirip attı.
Çocuklar sıkılgan sıkılgan oturdular bir köşeye. Ben de neşelerini yerine getirmek için Yaren'e yanaştım ve ona dokunarak;
-Ebe, dedim.
Bu onların keyfini yerine getirmişti. Gülüşerek ve çığlık atarak birbirlerini ebeleyip durdular. Yorulunca, bir köşe iliştiler ve nefeslendiler.

Ece Hanım, sigarasını içmiş, kendi rahatsız olmasa da kokusu geçsin diye üzerine parfüm şişesini boca etmiş gelmişti. Annelerine bakınca ikisi de, akıllarında bir şimşek çakmış gibi birbirlerine baktılar. Sonra Ceren kalktı ve;
-Ben köşeye kadar gidip geliyorum, dedi gülerek ve Yaren de onu kapıya kadar geçirdi. Kalkıp baktığımda;
Ceren dışarı çıkıp azcık yürüyor ve sonra koşarak gülerek içeri giriyor. Bu sefer Yaren aynı şeyleri yapıyor. Beraber gülüşüyorlar.

Şok olmuş bir biçimde Ece Hanım'ı ve diğer yanımızda oturanları çağırdım. Ece Hanım, utanarak içeri kaçtı. İki çocuğun oynunu bölmek istemesem de, onlara uzaklaşmamalarını söyledim. Ancak onlar oyuna kendilerini o kadar kaptırmıştı ki, dinlemediler bile. Ben, mecburen köpeklerin geleceğini söylediğimde birden havlamalar birbirine karıştı. Ceren ve Yaren havlıyordu. Güçlükle onları oyunlarından vazgeçirip beraber içeri girdiğimizde, Ece Hanım hayatında belki de ilk defa sigarayı bırakmaktan bahsediyordu.