31 Temmuz 2015 Cuma

Ağlayan Çınar

Bir çınar görmüştüm ben, insanlar ona ağlayan çınar diyordu. O da gayet neşeli bir çınardı, fakat ağlıyordu. Ağlama sebebi çok... Yıllarca nice olaylar görmüş. Geçmişe yanmaya gerek yok... Derdi fakat, ağlıyordu. Yılların yorgunluğuyla, bir pınar fışkırmıştı çınarın kalbinden, o ağlamazdı, üzgün de değildi. Aslında her canlının kalbinde pınar vardır, diyordu. Önemli olan, açıkkalpli olmaktır. Bir canlının kalbinde herkese, herşeye yer vardır. Yeterki açsın kalbini. Ve böylece fışkırsın pınarları. Yaşlı çınar, tecrubeli ve bilgiliydi. Kalbini açmanın kolay bir şey olmadığını da biliyordu.

Çınar, yılların şahidiydi. İnsanlar, bir dile gelse, kim bilir neler anlatır, dese de, o dile gelmişti zaten. Yıllardan beri de öyleydi. Aslında tüm canlılar konuşuyordu. Ama insanların çoğu, dinlemeyi bilmiyordu ki!

Ağlayan çınarın bir de efsanesi vardı. Ona belki de bu efsane ağır geliyordu. Doğru olmadığını biliyordu çınar; o ağlamıyordu zaten! Ağaçlar konuşur elbette, ama ağlamazlar onlar! Ağaçlar mutludurlar, onları üzseler bile, kendi yaşamlarındaki ufak mutlulukları yeter onlara. Bir ağaç için en büyük acı ise terkedilmek! Kuşlar bile terkederse ağacı; Ağaç, son bir yaşama gücüyle bağlanır dünyaya. Ancak asla bir ağaç tamamen terk edilmez. Onların hep bir yoldaşı vardır, ağaçlar terk edilecek gibi canlılar değillerdir! Bir ağacı kesseler bile o ağaç ölmez aslında, insanlara yararlı olduğu için sevinir hatta.

Ağlayan çınar, yıllarca yaşamıştı. Belki yıllarca daha yaşayacaktı. Geçmişle gelecek arasında bir köprü olacaktı Geçmişin müjdesini bugüne, bugünün çağıltısını yarınlara ileterek, mutlu bir biçimde, kalbi herkese açık, anlayana seve seve anlatarak, yıllara direnerek... Daha yıllarca yaşayacaktı. Evet evet, bu onun için büyük bir mutluluktu.

İşin doğrusu, çınardan ilk defa farklı bir biçimde bahsetmek, bana da iyi geldi. Çünkü, dallarıma konan kuşlara, yanıma gelen ve dinlemesini bilen insanlara, yakınımdan geçen kedilere, köpeklere,üzerime yuva yapmış kumrulara, hatta dibimde biten muştulu bir ota anlatırdım hep onu, anlatırken de elbette ondan "ben" diye bahsederdim...

Hiç yorum yok: