8 Temmuz 2016 Cuma

Cüzdan Cüceleri-2

Çok mutluyum sevgili günlük, hem de çokkk. Neden çünkü annem ve babam Slovakya gezisinden geldiler. Onları 4 aydır görmüyordum. Özlemişim ama alıştım artık. Ne de olsa hayatım böyle geçiyor. Aylar süren iş gezileriyle para kazanıyorlar ya..
Neyse işte annem ve babamı özledim diyorum ya, annem ve babam da beni özlemiş elbette. O yüzden ne dersem yapıcaklarını söylediler. Ben de çiçeği böceği çok seven biri olarak, piknik istedim. Ablam hiç sevmez de böcekleri. Hani 12 bacaklı mavi tırtılımı anlatmıştım ya...  İşte ablam onu evden atmayı en çok isteyen şahıstı. Yaniii, beni hiç pikniğe falan götürmüyor. O yüzden pikniğe hasret kaldım. Annemler de hemen kabul ettiler, Türkiyenin dağlarını taşlarını özlemişler. O ne demek sevgili günlük? Şimdi böyle deyince senin aklına, gidip dağ başında taşın birine sarılacakları gelmiyor mu? Ama öyle birşey yapmadılar, şimdiden söyleyeyim. Allahtan yapmadılar, yoksa rezil olurdum. Düşünsene sevgili günlükkk. 
Neyseee, Babam mangal yakmaya karar verdi. Övünmek gibi olmasın ama, babam tam bir mangal ustasıdır. Değil parmaklarımızı, kemikleri yiyiyoruz kemikleri! İşte, kömürleri de ablam ödedi-bu onun için büyük bir gelişme. Aramızda kalsın ama ablam çok cimridir. Öyle deyince de çooooooook kızar, dağlar kadar kızar. Eğer dilsiz olmasaydın, o kadar güvenmeme rağmen sana bile söylemezdim.
Sooracımı yola çıktık. Annemin dediğine göre "taaa şehrin diğer ucunda" (Bunun böyle yazıldığından emin değilim ama anlayın siz. Anlamazsanın sesli okuyun) oturan büyük annem bile bizimle geldi. Yani biz onu almaya gittik demek istiyorum. Daha sonra beşimiz beraber dağa çıktık. Ağaçları çiçekleri, özellikle böcekleri ve çamları (çamları ağaçların dışında tutuyorum çünkü aşırı-aşırı-aşırı muhteşemler) göreceğim için çooook heyecanlıydımmm. Camı açıp dağlara taşlara (yeni öğrendiğim ikilemeyi kullanmaya çalıştım) "Yehuuuuuuuuu" diye bağırdım. Ablamın "Allahım yaa" işareti yaptığını gördüm. Kendi kendine "deli" diye mırıldandı o sırada. Duyduğumu fark edince de sırıttı. İşte benim ablam böylesine GAMSIZDIR. Onunla uğraşmak ne kadar zor, tahmin edersiniz. O da tersini iddia ediyor. Yani benimle uğraşmanın ne kadar zor olduğunu. Ama bana kalırsa o benimle uğraşmıyor ki ben onunla uğraşıyorum. Gerçi alıştım artık eskisi kadar zorlamıyor beni onun BAKICILIĞINI yapmak.
Dağa çıkınca arabadan indik. (Bu galiba çok gereksiz bir cümle oldu.) Sonra babam arabamızı park etti ve yer bulduk. (Galiba bu da çok gereksiz bir cümle oldu) Sonra mangal yaktık yedik. Öylesine çok oynadım ki. Ben böceklerime ve çamlarıma, annemler dağlarına ve taşlarına kavuştular. Pikniğe dair anlatacağım fazla birşey yok. Sadece kimsenin bir delilik yapmadığını söyleyebilirim, o kadar. Ama ablam aynı fikirde değil sanırım. Benim "her zamanki gibi" deli olduğumu söyledi. Pek anlamadım ama bozuntuya vermedim. Bence bu evde ben hariç herkes biraz deli. Bilmiyorum emin değilim. Belkide ablam haklıdır, sence?
Eve varınca annem beni öyle "dezenfekte etti" ki, ıslak köpekler gibi silkinmek istedim. Yapamadım.
Uyumak istedim. Kafamı yastığa koyduğumda, ıslak saçlarımın yastığı ıslattığına emindim.
Anlatacaklarım bu kadar.... Hadi baybay. Görüşmek üzere, yarın buluşuruz yine, benden söylemesi. Hah, bu esprimi anlamayan çatlasın. Neyse bayyyyyyy. Eğer bir günlük öpülebilseydi, söyleyeceğim veda kelimeleri daha fazla olabilirdi. Neyse bu sohbet bitmez. Kapatıyorum kapağını, kalemin kapağını senin kapağını.... 

Hiç yorum yok: