13 Haziran 2015 Cumartesi

Karne Hediyem

Bir okul yılını daha geride bırakmıştık. Bu yıl 5'i bitirmiştim. Her ne kadar sosyal bir kız olsam da, kardeşim olmadığından yazın evde yalnızdım. Karnemin hepsi 5'ti. Elbette ki takdir almıştım. Ne yazık ki Fen'im düşüktü,  öğretmenimin eklediği puanlar ile 5 olmuştu. İşte bu yüzden karne ortalamamı düşürerek 1. olmamı engellemişti. Yine de karne hediyesi bekliyordum. Bu sene anne ve babamın davranışlarından hediyemin sıradan bir şey olmadığını anlamıştım. 
En iyi arkadaşlarımdan ise ayrılmıyordum. En çok sevdiğim Cemre ile aynı sokakta oturuyorduk. Annelerimizden izin aldıkça, hatta bazen almadan buluşurduk. Böyle durumlarda annem kızdığında, Cemre'nin yalanları çok işe yarardı. 
Cemre çoğu kişilere göre akıllı ve dürüst bir kızdı. Halbuki o, gerçek yüzünü ustalıkla gizleyen bir afacandı. Bu durumdan biz memnun, kardeşi ise şikayetçiydi. Her gün kimliği meçhul birinin dolaptan aşırdığı çikolata ve cikletlerin eksikliği fark edilince, bütün suç biraz obur olduğundan onun üzerine yıkılırdı. Onu tüm büyüklerimiz yalancı sanardı, ancak biz hakikati bilmekteydik. Herkes Cemre'ye her koşulda güveniyordu. İşte bu özelliği ile o, sokağımızda yaramazlık yapan herkesi korurudu.
Cemre'nin en büyük savunmalarından biri de, tek eğlencesi olan pazar haricinde bütün gün evde oturup, arap harfleri ile yazılmış, yaprakları kıvrılıp sararmış, aralarından sık sık kurumuş çiçekler çıkan, antika kitaplar okuyan ve sokağımızın eski toprağı Muammer Nine'ydi. Muammer Nine, mutlaka her Perşembe günü pazara çıkardı. Onun haricinde de alışverişini Cemre yapardı. İşte bu yüzden kadın, Cemre'yi çok sever ve onun en yaramazımız olduğunu gözüyle görse inanmazdı. Ki, zaten göremezdi ya! Kadıncağız, arapça harfler ve meyve sebzeler hariç hiçbir şeyi tam seçemiyordu!
Biz her gün okula yukarı caddeden, çarşının içinden giderdik. Burası bizi okula en kısa, hem de en uzun yoldan götürebilirdi. Çünkü çarşı tenha değildi, hem de dolambaçlıydı. Üstelik artık çarşı esnafı da bizi tanıyordu, yani en güvenli yol buydu.
O gün okuldan çıkmış, karnelerimizi bayrak gibi sallayarak çarşıdan geçiyorduk. Ben, alınan armağanı çok merak ediyordum. Acaba Fransa'dan gelme, yaldızlı kağıtları olan, bir koli ciklet miydi? Geçen sene sınıf birimcimiz Mükrime'ye babası onlardan almıştı. Ne güzeldi, hep beraber her gün birer birer çiğnemiş, 16 günde bitirmiştik. Yoksa benim boyuma gelen, ayakta durabilen bir bebek miydi? O sırada Kuyumcu Hayim Ustaamca, yanımıza yaklaşarak karnelerimizi sordu. Cemre atılarak;
-Bu yıl yine Mükrime birinci oldu, dedi. 
Kuyumcu Hayim Ustaamca:
-Kızlar, ben eminim ki hepinizin karneleri birbirinden güzeldir, işte bu yüzden sizlere ufak bir hediyem var, dedi.
Bizim için kuş şeklinde harika bir broş yapmıştı. İçinde ise ufak bir gizli hanesi vardı.
-Sırayla kullanasınız, kavga etmeyesiniz, dedi. Gerçekten pek hoş, pek narin bir şey idi. Ama benim aklım, annemlerin hediyesine takılmıştı. 
Eve döndüğümde kapıyı açan annemin eli boştu. Belki de babam getirecek idi hediyemi, umudumu kesmemiştim. O sırada annem, adeta zihnimi okuyarak:
-Karne hediyeni merak ediyorsun değil mi? Onu sakın küçümseme. Ama önce seni biri ile tanıştıracağım, dedi. 
Hakikaten de evimizde yabancı bir kız vardı. Bunun annesi, babası neredeydi? 
Kızın adının Feyza olduğunun öğrendim. Benimle yaşıttı. Az sonra babam geldi. Onun da elleri boştu! Üstelik bana:
-Karne hediyeni beğendin mi? Dedi.
-Hangi hediyem?
-Arkadaşın Feyza'yı! 
Babam konuştukça şoka giriyordum.
-Kaç defadır bir kardeş veya yakın arkadaşa ihtiyacım var, demiyor muydun? İşte Feyza da tam olarak senin seveceğin, birlikte yaz tatilini geçireceğin bir arkadaş. Onunla eşyalarını severek paylaşacağını düşünmüştük, umarım yanılmamışızdır. 
O gece neredeyse hiç konuşmamıştım. Hediyem beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Ben mi onun hediyesiyim, o mu benim anlamış değildim. 
Zaman içerisinde anne ve babamın bu kızı kiralamalarındaki amacı anlamaya başlamıştım. Benim evde oturan, uslu mu uslu bir kız olmamdı. Üstelik zaman içerisinde avantajlarını da keşfediyordum.  Bu kız çok saftı, üstelik herkes dediklerine inanıyordu. Yani ben ona inandırıyordum, o da annemlere. Harikaydı! 
En çok zorlandığım husus da eşyalarımı paylaşmaktı. Annem beni buna zorluyordu. Bense bunun için ilginç bir yol bulmuştum. Adeta sihirli sözlermiş gibi: "Bana biraz kardeşin Yusuf'tan bahsetsene" deyince kızın aklı başından uçuyor ve konuşmaya başlıyordu. Ben onu dinlemiyor ve de atlatmış oluyordum. Eşyalarım ve işim bana kalıyordu.  Bir süre sonra evden kaçma konusunda uzmanlaşmıştım. Gün boyu Feyza ve ailemden çok Cemre ve Mükrime, Halime gibi arkadaşlarımla sokakta geçirmeye başlamıştım. Annem farkında bile değildi, üstelik öyle bir uzmandım ki artık Feyza'nın bile haberi olmuyordu. Ancak zaman içerisinde ona da ısınmaya başlamıştım. Adeta utanmasam, gel birlikte kaçalım diyecektim. İyice her dediğimi yapar olmuştu. Yavaş yavaş evde her istediğimi gerçekleştirebilmeye başlamıştım. Bu  yaz tatilimin harika geçmekte olduğunu bilen bir tek sınıf ve sokak arkadaşlarımdı. 
O gün, yine kaçmış ve gün boyu arkadaşlarım ile oynayarak ikindi gibi eve dönmüştüm. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler var idi. Bu çok belliydi. Feyza, bugün benim kaçtığımı fark etmişti.
-Nereye gittin yaa? Diye sordu. Annem de fark etmişti. Az sonra odaya gircekti:
-Nerelerdeydin, söyle bakalım, diyecek, elim ayağım titreyecekti. Bunun için Feyza'ya:
-Cemre ile Muammer Nine'nin alışverişini yaptık, dedim. Kız gerçekten de çok yardımseverdi. Böyle deyince gözlerinin içi güldü. 
O sırada tam tahminimde gibi annem içeri girerek:
-Sen nerelerdesin bakayım? Dedi. 
Feyza ise tembihim üzerine:
-Eslem Teyze, Sueda Cemre'ye Muammer Nine'nin alışverişini yaparken yardım etmiş, diye cevapladı.
Annem ise şüpheci bakışlarla beni süzerken:
-Onun için izin almadan neden çıktın? İstesen izin verirdim. Ayrıca Cemre'ye ve  Muammer Nine'ye de soracağım, dedi.
Ben ise Bakkal Hulusi Amca'ya sormak aklına gelmesin diye  dualar ederken:
- Muammer Nine bilmez, ben yalnızca alışveriş bölümündeydim, dedim.  
Akşam olunca annem, babama:
-Bizim kız bugün Muammer Teyze'nin alışverişini yapmış, Cemre dedi. Valla iyi ki Feyza geldi bize, kızın davranışları çok değişti, derken yakaladım. Cemre'm benim, böyle bir soru sorulunca durumu hemen anlamış olmalı. Beni hiç yüzüstü bırakmaz. Ancak babamın verdiği cevap, nefesimi kesti, benim yalan söylememeyi hiç beceremediğimi gözler önüne serdi:
-Sen de inandın, değil mi? Cemre bile yalan söylemiş, sen inanma ona. Ben süt almak için Hulusi Abi'ye gidince muhabbet ettik biraz. Eğer öyle bir durum olsaydı, takdir eder ve söylerdi. Hadi unuttu diyelim, bugün Perşembe. Bugün Muammer Teyze, kendisi pazara çıkmaz mı? 
Bu sözler, bana baltayı taşa vurduğumu anlatıyordu. Annemin de aklı yerine gelmiş olmalıydı:
-Evet, doğru dersin bey. Hatta ben bugün Muammer Teyze'yi pazardan dönerken görmüş, onunla kısa bir muhabbet de etmiştim. Üstelik Halime, onun poşetlerini taşıyınca onu takdir etmiştim. Hay, aklım gitmiş benim!
Ertesi gün, kabus gibi geçmişti bana. Mahallede Cemre'nin yalancı diye adı çıktı. Herkes benim için, zavallı Feyza'nın aklını da çelmiş, diyordu. Bu duruma tek inananmayan kişi, Muammer Nine'ydi. Onu da bu sefer kimse takmıyordu.  Cemre, foyasını ortaya çıkardığım için küsmüştü. Artık kimse ona inanmadığı için, arkadaşlarım da ben de evden kaçamaz, yaramazlık yapamaz olmuştuk. Bu yüzden en sevdiğim diğer arkadaşlarım bile benimle konuşmaz olmuşlardı. En kötüsü de, Feyza da artık sözlerime inanmıyordu ve o da bana soğuk davranıyordu. Annem beni sürekli gizliden ya da açıktan gözetim altında tutuyordu. Kimse bize inanmaz olmuştu, mahallede tek güvenilen çocuk Feyza'ydı. Ama onun da içine hain bir tilki girmişti sanki. Bize asla inanmıyor, hiç bir sırrı tutmayıp, yayıyor, bir de gizli işlerimize burun sokup, onlardan sorumluymuş gibi anne babamıza rapor veriyordu. Gıcık olduğumuz Cemre'nin kardeşi, yani Ömer, artık ona güvenildiği için kurum kurum kurumlanıyor, artık sokak herkese yasak, özel günlerde buluşunca da özellikle ben dışlanıyordum. Güzelim yaz tatilim zehir olmuştu. Yaramazlıklarımdan vazgeçmek zordu. Ancak sürekli ya annem, ya da Feyza tarafından dikizleniyordum.
Bir süre sonra okullar açıldı. Yaz tatilinden kurtulduğum için sevinçliydim, artık denetim hafiflemişti. Yine de hırçın, yaramaz, söz dinlemez, görevlerini, sorumluluklarını yerine getirmez bir kız olup çıkmıştım. Notlarım düşük gelirse azarı, şamarı yerdim ama umrumda değildi. Hiçbir arkadaşım yoktu, hatta sevenim yoktu ama, artık olan olmuştu. Cemre'nin ve diğer arkadaşlarımın küslüğü devam ediyordu. Bu duruma alışmıştım. Bu seneye kadar kınadığımız 80'den yukarı notları olmayan çocuklardan biri olmuştum. Öğretmenim, bendeki bu değişimi fark etmiş idi. Artık, teşekkür dahi alamamam kaçınılmaz olmuşken, öğretmenim beni yanına çağırdı.
-Sana ne oldu böyle? Diye sordu. Gördüğüm kadarıyla notlar hiç umrunda değil. Sadece notlar mı? Hiçbir şey. Azarlar mı? Arkadaşlar mı? Dayak mı? Seni eski haline döndürmek için, belli ki hiçbiri işe yaramaz. Neden böyle olduğunu velinden öğrendim. Bir de senden dinlemek istiyorum. Söylediklerini velinden aldıklarınla karşılaştıracağım. 
Bu açıkça bir tehditti. Zaten yalancının teki olup çıkmıştım. Gerçekten artık hiçbir şey umrumda değildi. Bu kez de yalan söyleyebilirdim. Hiç zor değildi. Ama, ani bir kararla, doğruları söyledim. Her şeyi özetledim. Öğretmenim, zaten her şeyi biliyordum ben, der gibi kafasını salladı.
-Anladığım kadarıyla sen de değişmek istiyorsun, dedi. Evet, gerçekten yaz tatilinin başına dönüp, o gün daha düzgün bir yalan uydurabilirdim. Mesela Muammer Nine'nin poşetlerini taşımak gibi. Yok yok, onu Halime'nin taşıdığını annem görmüştü. Ne diyebilirdim peki? Belki de yalan söylememeliydim... yok yok aynı sonuca çıkıyor. Ya da en azından adım yalancıya çıkmazdı. Aman, en iyisi o gün kaçmasaydım. Yok ya, evde sıkıntıdan mı paylasaydım yani? Oof, en iyisi bu sene olacağı gibi kötü bir karneyle gitseydim eve, hediye almasaydılar. Her şeyi bozdu o kız. Hem böylece annem ve babam küserlerdi bana, umursamazlardı, tıpkı bu sene olduğu gibi... ben de yaz boyu sokakta, açık açık. Hiç yalana dolana gerek kalmazdı o zaman...
O sırada öğretmenimin sorusuyla, tüm duygularımı dışarı vurma fırsatı buldum. 
-Bu sene iyi bir karneyle eve giderek, herkesin gönlünü almak istemez miydin? Soru buydu.
Bunun üzerine boşalttım içimi. Ne kadar şey düşünüp hissettiysem, bağıra bağıra söyledim hepsini. Hüngür hüngür ağlamaya başlayınca, giderek sesim yükselince ve arka fondan öğretmen zili çalınca, yerime oturttu öğretmen beni. Kınayan bakışlarla uğurladı arkadaşlarım beni, o sırada kulağıma bir fısıltı çalındı, bunun üzerine sessizleşmiş ağlamam bağırarak ağlamaya dönüştü: "Zaten haksız, hepimizin huzurunu bozdu, sinsi bir yılan gibi. Bir de ağlıyor, şikayet ediyor bizi!" Diyordu biri. Bu sesi tanımıştım. Cemre'ydi...
Şiddetlenen ağlamamla birlikte, izin almadan sınıftan çıktım, kapıyı çarptım ve lavobaya doğru koştum...
O gün beni çok etkileyen bu olaylardan sonra, bütün yıl kimseyle konuşmayan, durmadan çalışan bir kıza dönüştüm, o iğrenç notlarıma rağmen hepsini 5 yaptım ve öğretmenimin not eklemesine gerek kalmadan Mükrime'ye fark atıp, sınıfta 1. oldum. Ayrıca annemlere bin kere hediye almamalarını tembih etmeyi unutmadım. Ertesi sene, başka bir mahalleye, başka bir okula gittik ve oraya ben gitmeden ünüm gittiğinden, harika arkadaşlıklarla karşılanmıştım. Yeni mahallemizde bana Cemre'nin eski halinden çok güveniliyordu, gerçekten güvenilmeye değer davranmaya dikkat ediyordum. Artık Feyza'yla da sımsıkı arkadaş olmuş idik. Yıllar sonra, kardeş gibi büyüdüğümüz Feyza'nın hep bildiği bir gerçeği öğrendim; Feyza, benim hiç görmediğim Almanya'daki dayımın kızıydı. Ayrıca dayım ve var olduğunu bile bilmediğim yengem boşanınca, ailem sahip çıkmıştı ona. Düşünüp durdum, acaba bilseydim daha mı iyi davranırdım? Hayır, tersine o kızın ömür boyu bizle kalacağını da anlar ve onunla daha da geçimsiz olurdum. İşin doğrusu, her ne kadar unutmuş gibi dursam da, o kötü yıl, aklımdaydı. Her halde artık tek yalanımı bu konuda söylüyordum...

Hiç yorum yok: